Kazanmak ve Yönetmek: Game of Thrones’a Marksist Bir Bakış

SheqiL

Hepiniz Haklısınız..
Katılım
7 Eki 2019
Mesajlar
1,161
Aldığı beğeni
23
Puanları
38
Konum
Fransa
Web sitesi
www.belalim.net
GOT3.jpg


“Kaos... bir çukur değildir. Kaos bir merdivendir. Bu merdivene tırmanmaya çalışan birçok kişi düşer ve tekrar deneyemez. Bu düşüş onları pes ettirir. Bazıları ise, tırmanma şansları olsa da reddederler. Krallığa sadık kalırlar. Ya da tanrılara. Ya da aşka. Hepsi boş hayallere kapamıştır. Tek gerçek merdivendir. Tek çare ise oraya tırmanmaktır.”

Yayımlandığı ilk günden itibaren hayran kitlesini büyülemeye devam eden, ardından diziye uyarlanmasıyla popülerliğini daha da artıran Game of Thrones serisi dünya çapında herkesin dilinde. Bir dizi olmaktan çok ötede artık. Hakkında bitmek bilmeyen teoriler üretiliyor, tartışmalar yapılıyor ve inceleme yazıları yazılıyor. Bu yazıdaki yorumlar ise diziye yeni bir bakış açısı getirecek nitelikte.

Game of Thrones’un bu kadar sevilmesinin nedeni (özellikle Marksistler tarafından) Yüzüklerin Efendisi’nin aksine iyi ve kötü karakter arasında net bir ayrım olmaması. Bu dünyada sadece siyahlar ve beyazlar yok, herkesin içindeki o gri yönleri görebilmek mümkün. Sınıf ayrımlarıyla dolu feodal dünyanın zorlukları, burjuva devrimleri, kadınların ikincil konumları ve zalim reelpolitiğin çizdiği bu sert ve zorlu resim de bu sevginin nedenlerinden biri.

Serinin materyalist analizi iki makalenin konusu oldu: Paul Mason’ın araştırması “Marksist teori Game of Thrones’un sonunu tahmin edebilir mi?” ve Sam Kriss’in araştırması olan “Game of Thrones ve Marksist teorinin sonu". Kriss’in makalesi, yazının devamında da bahsedeceğimiz feodalizmin çöküşü argümanlarına dayanıyor. Ayrıca feodalizmin idealleştirilmesinin de temelini çürütüyor.



Game of Thrones’daki ana mekânlar Westeros ve Essos kıtaları. Westeros yedi krallıktan oluşuyor. Bu krallıklar binlerce yıldır feodal toplumlar olarak ayakta duruyor ve dönemsel hükümdarlık değişimleri, içsavaşlar ve işgaller gibi olağan olayları yaşıyor. Kıtadaki baskın din olan Faith of the Seven (Yedinin İnancı) gereği kölelik yasak. Krallıklar arası savaşların ya da içsavaşların ana sebebi de Demir Taht’ı ele geçirmek. Dizide Kral Robert Baratheon’un ilk sezonda ölmesinin ardından da yine aynı sebeple “Beş Kralın Savaşı” başlıyor.

Yedi Krallık’taki üretim modeli, Marksizm’in tanımladığı feodal toplumdaki üretim modeliyle oldukça benzeşiyor. Feodalizmde küçük çiftçilik vardır ve bu modelde geleneksel olarak toplum üyeleri sahip oldukları topraklarda üretim yaparlar. Fakat feodalizm sınıf topluma dayanan bir yapı olduğu için bu modelde de bazı değişiklikler olmuştur. Marx şöyle der, “Hiyerarşi feodalizmin ideal biçimidir. Feodalizm de üretim ve ilişkilerin ortaçağa özgü bir siyasi biçimidir.” Örneğin, Game of Thrones’taki köylüler köle değillerdir, lordlarının onları korumaları karşılığında işbölümünde üstlerine düşeni yapmakla yükümlüdürler. Asil lordlar da ana üreticiler olan köylüler sayesinde ürün yani para elde ederler. Serideki feodal toplum pazar kurallarına göre hareket etmez, bunun yerine gelenekleri takip eder.

Fakat Beş Kralın Savaşı’nda da açıkça görüldüğü üzere serideki feodal sistem lordların çıkarlarını ya da sistemlerindeki toplumsal tutarlılığı korumakta yetersizdir. Örneğin Gece Gözcüleri, yabaniler ve Ak gezenler tehdidi karşısında yalnız bırakılmıştır. Yani yedi krallığın ortak çıkarını korumak yerine farklı hanedanların çıkarlarıyla uğraşmışlardır.



Kadınların Rolü

Eddard Stark: "Küçük hanımlar kılıçlarla oynamamalı.”

Arya Stark: "Zaten oynamıyordum. Hanım olmak da istemiyorum."

Game of Thrones’un feodal dünyasında kadınların yeri Ortaçağ’daki Batı Avrupa’ya benzer. Kadınların toprak ya da unvan sahibi olmaları yasaktır. Eğer bekar ya da dulsa babalarının (örneğin; Tywin Lannister ve kızı Cersei), kocalarının (Ned ve Catelyn Stark) ya da yetişkin erkek çocuklarının (Robb ve Catelyn Stark) otoritesi altındadırlar. Âşık olup evlenmezler, özellikle Cersei gibi köklü bir ailenin kızıysalar siyasi ya da güç ilişkilerine göre evlenirler. Ayrıca güzel giyinmekle, edepli olmakla ve çocuk doğurmakla yükümlüdürler. Savaşlarda da ya tecavüze uğrarlar ya da öldürülürler.

Fakat Game of Thrones’taki birçok kadın karakter bu geleneği yıkar. Örneğin Stark ailesinin kızı Arya Stark doğuştan asil biridir. Geleneklere göre örgü örmeli ve bir hanımefendi gibi davranmalıdır. Fakat Arya “erkek gibi bir kız”dır ve dövüşle, kılıç kullanmakla ilgilidir. Ailesi onun bu davranışlarını tuhaf bulur.

Eddard Stark: Bir lordla evleneceksin ve onun kalesini yöneteceksin. Oğulların da şövalye, prens ya da lord olacak.

Arya Stark: Hayır… Bu ben değilim.

Arya dediği gibi böyle biri olmaz ve babasının öldürülmesinin ardından kendisine Ölüm Listesi hazırlar. Yıllar boyu ailesinden ayrı kalacak, yaşam mücadelesi verecek ve listedeki düşmanlarını öldürecektir.

Toplumsal cinsiyet rollerini yıkan bir diğer kadın ise Tarthlı Brienne’dir. Uzun boylu, cüsseli, kısa saçlı bir şövalyedir. Dış görünüşü sebebiyle erkekler arasında alay konusu olur. Aslında yasal olarak kadınların şövalye olmalarının önünde bir engel yoktur ama çok sık rastlanan bir durum olmadığı için garipsenir ve komik olduğu düşünülür. İyi bir savaşçıdır ve verdiği sözleri ne olursa olsun tutmasıyla bilinir.



Cersei Lannister da toplumun ondan beklediklerini yapmış, hanedanlığının güçlenmesini sağlayacak bir adamla evlenmiş ve üç çocuk doğurmuştur. Fakat çocuklarının babası, kocası Robert Baratheon değil, kardeşi Jaime Lannister’dır. Arya ve Brienne gibi o da gelenekleri yıkmıştır. Ayrıca güçlü bir imajı vardır. Siyasette iyidir, hırslıdır ve kişisel bağımsızlığından ödün vermez. Oğlunun karısı Margarey Tyrell da güçlü ve entrikalı bir kadındır. Hedefine ulaşmak için her yolu dener:

Petyr Baelish: Bir kraliçe mi olmak istiyorsun?

Margaery Tyrell: Hayır, ben “Kraliçe” olmak istiyorum.

Serideki en ilginç kadın karakter Sansa Stark olabilir. Sansa ona biçilen kadın rolüne sıkı sıkı sarılan biridir. Daha doğrusu biriydi çünkü zaman geçtikçe kadın düşmanı bir toplumda kadın olmanın acı gerçeklerini öğrenir.

Sandor Clegane: Seni alıp buradan götürebilirim. Kıştepesi’ne gideriz, yanımda güvende olursun. Eve gitmek istiyor musun?

Sansa Stark: Burası da güvenli. Stannis bana zarar vermez.

Sandor Clegane: Bana bak. Stannis bir katil. Lannisterlar katil. Baban bir katildi. Erkek kardeşin katil. Oğulların da bir gün katil olacak. Bu dünyayı katiller kurdu. Yani katillere bakmaya alışsan iyi olur.

Sansa, Westeros erkeklerinden çok çeker. Mesela müstakbel kocası Joffrey ona türlü işkenceler yapar, hatta Sansa’nın babasını öldürür. Daha sonra hiç istemediği halde Tyrion Lannister’la evlendirilir. Bu sefer şanslıdır çünkü Westeros’un en vicdanlı erkeklerinde birine denk gelmiştir. Tyrion onu üzecek bir şey yapmaz ama yine de onunla evlidir ve evliliğine sadık, halinden memnun bir kadın gibi davranması gerekir.

Değineceğimiz son kadın karakter ise Daenerys Targaryen. Serinin başında sürgünde yaşayan genç bir kız olarak gördüğümüz Daenerys göçebe Dothraki halkının Khalasar’ı olan Khal Drogo ile evlendirilir. Bu evliliğin karşılığında Dothrakiler Daenerys’in abisinin taht savaşına destek verecektir. Başta mutsuz olan Daenerys kendisine biçilen itaatkâr kadın rolünü oynar. Fakat daha sonra Khal’ını dize getirmenin püf noktalarını anlar, halkının dilini ve geleneklerini öğrenir ve bu rolünü kendi avantajı haline getirir. Sonra hamile olduğunu öğrenir ve pozisyonu daha da güçlenir.

Daenerys Targaryen: Ben Dothrakilerin Khaleesi’siyim. Yüce Khal’ın karısıyım ve onun oğlunu taşıyorum. Eğer bir daha bana elini kadırırsan o elleri bir daha göremezsin.


Kapitalizme Geçiş

Üçüncü sezonda Daenerys kendisine bir ordu satın almak için Essos’taki Astapor şehrine gider. Burası tarıma elverişli bir bölgedir, ekonomi ise köleliğe bağlıdır. Daenerys’in amacı sekiz bin kişilik bir Lekesizler ordusu almaktır. Lekesizler doğduklarından itibaren eğitim gören, dünyanın en iyi askerleri olarak bilinen hadım edişmiş kölelerdir. Satın aldıktan sonra onları masum insanlar zarar vermemeleri şartıyla özgür bıraktığını söyler. İsteyen gidebilir, isteyen de kalıp onun için savaşabilir. Lekesizler’in hiçbiri gitmek istemez ve Dany’nin önderliğinde Yunkai şehrine girerler. Buradaki efendilere köleleri serbest bırakırlarsa affedileceklerini söyler. Efendiler kabul etmez. Bunun üzerine Lekesizler şehri ele geçirir. Dany bu şehirdeki tüm köleleri serbest bırakır. Halk ona “Mhysa” (anne) der ve ona bağlanır.

Barristan Semly: Majesteleri, bir şey söyleyebilir miyim? Şehir sizin. Tüm bu insanlar artık sizin. Bazen adaletsizliğe verilecek en iyi cevap merhamettir.

Daenerys Targaryen: Ben adaletsizliğe adaletle cevap vereceğim.

Daenerys köleliğin geri dönmesini istemez fakat eski kölelerin bir işe ihtiyaç duyduklarının da farkındadır. Bu sebeple eski köleler ve efendiler arasında küçük çaplı bir ücretli işçilik yapılmasına izin verir. Bu sırada eski efendilerin ona karşı ayaklanması riskinden de korkar. Kontrol edemeyeceği zincirlerinden kopmuş bir toplumsal güç yaratmıştır. Köleleri özgür bırakırken efendilerin düşmanlığını kazanır. Aslında bölgenin gelişimin feodal bir aşamasını teğet geçmesini sağlamıştır ve ilkel bir kapitalizm sistemi kurmak için “tepeden gelen bir devrim” yaratmıştır.

Fakat bu noktada eski kölelere ne olduğu sorusu akıllara gelmektedir. Özgür kalanlar Dany’i takip etmeye ve onun için savaşmaya istekliyken bir yandan da kendi hayalleri, amaçları vardır. Yani bir tür sömürüden kurtulup farklı bir türüne geçmek istemezler. Fransa ve İngiltere’deki burjuva devrimleri sırasında da sonuç kapitalist üretim ilişkilerinin kurulması olabilirdi. Fakat halk savaşa bu düşünceyle girmemişti. Daenerys eski kölelerin desteğini almayı ister miydi ya da bunu yapabilir miydi bilmiyoruz. Aynı şekilde efendilerle işbirliği yaparak gücünü arttırabilir miydi o da meçhul. Belki de özgür bırakılan köleler burjuva devriminin ötesinde bir şey istiyorlardı ve kendi özgürlükleri ve bir halk cumhuriyeti için savaşıyorlardı.



Ya Kazanırsın Ya da Ölürsün: Game of Thrones’ta Reelpolitik

Birçok fantastik hikâyenin aksine, Game of Thrones’un idealize edilmiş bir siyasi görüşü yoktur. Karanlık güçlerle savaşmak için onurlu şövalyeleri kendi sancağında toplayan asil kahramanlar da yok. Bunun yerine seride Hobbes tarzı “herkese karşı herkesin savaşı” ya da güce giden yolu nasıl kurmayı ve müttefik kazanmayı, daha sonrasında ise sahip olunan gücü korumayı içeren karmaşık entrikalar var. Seri boyunca realpolitiğin doğasını anlayan karakterler başarılı olurken, anlamayanlar acımasızca katledildiler.

Bu durumu açıklayan en güzel örnek Ned Stark’ın başına gelenler olabilir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Ned, krallığın bekası için her zaman doğru olanı yapamaya çalışan onurlu bir karakterdir. Fakat sorun şudur ki, yüce onuru başarmasını mümkün kılmaz. Örneğin, Jamie ve Cersei arasındaki ensest ilişkiyi öğrendiğinde onları tutuklamak için beklemeye karar verir. Hemen harekete geçmek yerine onurlu bir şekilde davranır ve Cersei’yi başkenti terk etmesi konusunda uyarır. Aşağıdaki sahne Ned Stark’ın politikadan ne kadar az anladığını gösterir:

Eddard Stark: Kral avdan döndüğünde ona gerçeği söyleyeceğim. Sen de o zamana kadar çocuklarını da alıp gitmiş olmalısın. Onların sonlarının benim elimden olmasını istemiyorum. Yanına alabildiğin kadar adam alıp gidebileceğin kadar uzağa git. Çünkü nereye gidersen git Robert’ın öfkesi peşinde olacaktır.

Cersei Lannister: Peki benim öfkem ne olacak Lord Stark? Krallığı kendin için ele geçirmeliymişsin. Jaime bana Kralın Şehri’nin işgal edildiği günü anlatmıştı. Demir Taht’ta otururken onu sen kaldırmışsın. Sonra tek yapman gereken o tahta gidip oturmaktı. Ne kadar da üzücü bir hata yapmışsın.

Eddard Stark: Hayatım boyunca hatalarım oldu ama bu onlardan biri değildi.

Cersei Lannister: Hayır, bu da hataydı. Eğer taht oyunları oynuyorsan ya kazanırsın ya da kaybedersin. İkisinin arası diye bir şey yoktur.

Cersei, Kralın Şehri’nde olup biten birçok şeyden haberdardır ama bilgi, oldukça gerekli olsa bile, yönetmek için tek başına yeterli değildir. Eğer gücün yoksa bilgi hiçbir işe yaramaz. Örneğin Serçeparmak ona ensest ilişkiyi bildiğine dair imada bulunurken, Cersei’den daha güçlü olduğunu sanıyordu. Fakat Cersei muhafızlara onu öldürmelerini söyledi, eğer isteseydi öldürtebilirdi de. Çünkü Serçeparmak sadece bilgiye sahipti, güce değil:

Cersei Lannister: Bir tane şarkı vardı. Orta halli bir çocuk önde gelen bir ailenin büyük kızına âşık olmuş. Ne yazık ki kızın gözü başkasındaymış.

Petyr Baelish: Kızlar ve erkekler aynı evde kalırsa, garip durumlar yaşanabilir. Hatta bazen kardeşler arasında bile yakınlaşmalar olabilirmiş, öyle duydum. Bu yakınlaşmaları herkes öğrendiğinde ve bir de önde gelen bir ailede yaşanıyorsa, bu da çok garip bir durum olurdu. Önde gelen aileler benim bildiğim bir gerçeği hep unuturlar.



Cersei Lannister: Ne gerçeğiymiş o?

Petyr Baelish: Bilgi güçtür.

[Cersei duraklar]

Cersei Lannister: [Muhafızlarına] Kafasını kesin. [Muhafızlar Serçeparmak’a yönelir]

Cersei Lannister: Durun, bekleyin. [Güler] Fikrimi değilştirdim, bırakın gitsin. Üç adım geriye gidin. Arkanızı dönün ve gözlerinizi kapatın. [Muhafızlar tüm dediklerini yaparlar]

Cersei Lannister: [Serçeparmak’a yaklaşır] Güç güçtür.

Cersei’nin babası Tywin Lannister da politikadan anlar. Robert’in isyanı sırasında, hangi tarafın kazanacağı belli olana kadar tarafsız kalır. Robert’ın kazanacağı belli olduğunda ise Kralın Şehri’ne gider ve Targaryenlere başkenti korumaya geldiğini söyler. Kral II. Aerys ona inanarak ölümcül bir hata yapar. Şehrin kapıları açıldığında Tywin ve ordusu Kral’ın ailesini öldürür. Böylelikle Robert’ın müttefiki olduğunu ona ispatlar. Savaşın ardından kızı Cersei’yi Robert’la evlendirir. Tywin bu süreçte politikayla ilgili çok önemli dersler öğrenmiştir: Harekete geçmek için doğru zamanı bekle, kandırmayı ve gücü kullanmayı bil, konumunu güvence altına al ve doğru kişilerle müttefik ol.



Tywin’in cüce oğlu Tyrion Lannister da siyaset konusunda ne kadar becerikli olduğunu her zaman gösterir. Sivri dillidir, çok içer, zamanının çoğunu kadınlarla geçirir ama bunların yanı sıra son derece zekidir. Ayrıca çok fazla okur. Hiçbir zaman abisi Jaime gibi güçlü olamayacağını anladığında o da bu yetersizliğini kitap okuyarak gidermeye çalışır:

Jon Snow: Neden bu kadar çok okuyorsun?

Tyrion Lannister: Bana bak ve ne gördünü söyle.

Jon Snow: Ne bu, bir numara mı?

Tyrion Lannister: Gördüğün şey bir cüce. Eğer köylü bir ailenin çocuğu olsaydım beni ölmem için ormana bırakırlardı. Ama Casterly Kaya’sında bir Lannister olarak doğdum. Soyadım yüzünden benden bir şeyler bekleniyordu. Babam yirmi yıl boyunca Kral’ın Eli’ydi.

Jon Snow: Abin o kralı öldürene kadar…

Tyrion Lannister: ...evet, abim onu öldürene kadar. Hayat bu tip ironilerle dolu. Kız kardeşim de yeni kralla evlendi. Gıcık yeğenim ise bir sonraki kral olacak. Ailemin onuru için ben de üzerime düşeni yapmalıyım, değil mi? Ama nasıl? Abimin kılıcı varsa benim de aklım var. Kılıcı nasıl bileylemek gerekiyorsa aklı da kitaplarla beslemek gerekir. Bu yüzden bu kadar okuyorum Jon Snow.

Tyrion, Cersei’nin aksine gerçek gücün her zaman fiziksel güçten geldiğini düşünmez. Gücün kaynağı, insanlar onun nerden geldiğini düşünüyorsa ordadır. Yani eğer Tyrion doğru hamleleri yaparsa çok güçlü olabilir. Küçük kuşları sayesinde her şeyden haberdar olan Varys ona bir bilmece anlatır:

Varys: Güç, enterasan bir şeydir lordum. Bilmeceleri sever misiniz?

Tyrion Lannister: Niye? Sanırım bir tane geliyor.

Varys: Üç güçlü adam bir odada oturur: Bir kral, bir rahip ve zengin bir adam. Onların yanında da paralı bir asker vardır. Her biri bu askere diğer ikisini öldürmesini emreder. Kim ölür, kim kalır?

Tyrion Lannister: Bu kılıcı tutan adama bağlı...

Varys: Öyle mi? Ama onun ne tacı ne altını ne de tanrısı var.

Tyrion Lannister: Onda kılıç var, yaşam ve ölümün gücü.

Varys: Fakat eğer yöneten kişi kılıçllı olansa neden sanki tüm güç krallardaymış gibi davranırız? Ned Stark neden öldü? Bunun gerçek sorumlusu kim? Joffrey mi? İnfazcı mı? Yoksa başka bir şey mi?

Tyrion Lannister: (Kaşlarını çatar) Bilmeceleri sevmediğime karar verdim.

Varys: Güç, insanlar onun nerede olduğunu düşünüyorsa oradadır. Bu bir aldatmacadır, duvardaki bir gölge gibidir. Küçük bir adamın çok büyük bir gölgesi olabilir.

Game of Thrones, reelpolitiğin acı gerçeğinden dolayı feodal siyasetin idealleştirilmiş bir portresini çizmekten kaçınır. Fantastik serilerde en onurlu davranan kahraman yükselirken, Westeros’ta onur kavramı sağlam değildir ve öldürülmenize sebep olabilir. Taht oyunlarının kazananları müttefik edinirken, başkalalarını manipüle ederken ve kazanan tarafın yanında dururken onurluymuş gibi davrananlardır.



Sonuç

Nihayetinde, Game of Thrones fantastik bir evrene kaçış gibi gözükebilir ama aslında serinin yaptığı şey bundan çok daha fazlasıdır. Seri, şövalyelerin cesur dünyasını, kralları bir kenara bırakır. Seyirciye feodalizmin ve güç politikasının zor ve merhametsiz gerçeklerini gösterir. Burası sınıfların ve gücün önemli olduğu, kadınların erkek merhametine muhtaç olduğu, onurlu olanın öldürüldüğü bir dünyadır. Marksistlere göre Game of Thrones sadece merak uyandırıcı öyküsü, çok yönlü karakterleri ve destansı savaşları için değil, sömürü ve baskının nasıl işlediğini gösterdiği için de izlenmelidir.
 
Üst